Anneler de Tanrıçadırlar

Bir kar yağar bu şehre,
İniltili kaç akşam varsa,
Kaç kişi ayrıldıysa,
Kaç kişi bağımsızlığın ilanında söz sahibi olduysa,
Hepsinin kirpiklerine kırağılar üşüşür.
Ben o an 70 yaşında bir çocuğu oynarım, çok ironik, çok lakayt bir senaryoda.
Anılarımda açık bıraktığım klimalar,
Magmaları buz keser.
Sokak boyu üşür çocukluğum.
Üşütür bütün deli doluluklarım.
Yarım,bilemedin üç çeyrek asır evvel bile,
Hiçbir buluta tapılmazdı, herhangi kentin bir gövdesinde,
Omurgalı statüsünde kendine yer bulan mülteciler.
Organize olunan safi duaları saymazsak tabi.
Bu başka bir şey.
Başka bir savaş,başka bir kaçış,başka bir kurtuluş.
Bir pamuk felaketi bu.
Kar tanesinin başka kardeşine ihaneti,
Ve yıldırımın bile sükunetinden bihaber oluşu yani.
Ki bende bile etkisini sürdüren gebe fikirlerde,
Sezeryana zorlanan hayalleri icra ediyorum ben,
Hacizlik ve tacizlik arasındaki bir insan hakları beyannamesinde.


Bir kar yağıyor ufaktan,ufuktan.
Anneler,evlerin tanrıçaları ilan ediliyor,binlerce Yunan filozofunun ortak kararıyla.
Uyuyanların üstüne kar yağarken,
Kış mevsimini hiç hayra yormadım,tatil köylerinin reklamlarını izlediğim eski tüplü bir televizyon karşısında.
Milyarlarca insan uyuyor olamazdı ve milyonlarca insan tatillerde denizlere koşmazlardı.
Olmazdı böylesi,olamazdı.
Çünkü öyleyse,
Eğer ki hiç özel olmayacaksa genellemeler,
Başka şehirde aldatılacak mahalle aralarındaki tandır kokuları.
Başka başka yerlerde yağmalanacak yamalı sokak terine bulaşmış yıldızsız takım formaları.
Gökyüzünde ve yeryüzünün çok paralı, çok pahalı sahnesindeyken o yıldız denilen astronik uzaklıkları,
Ben pusulamı kaybederim,yakın bir ameliyat masasına paralel toprak altında.
Ölürsem şehrin birinde,
Bilinir adresin tekinde,
Kaç is varsa şehrin hegemonyasında,
Kaç iz varsa binaların 8.kat manzarasında,
Hepsine denk gelmiş sayabilirim o zaman kendimi.
İşte tam o an,
Ölümü yaşarken,
Kandırıp 6.yaşımı,
Alacakaranlıkta yitirilmişliklerimi,
Kar tanelerinin birbirini incetebilme ihtimallerini,
Hepsini tek elden geçirip,
Beynimin mitozunda,
Dehlizlere,
Olmuş olanlar ve olacaklar arasındaki bekleyiş ve bilinmezlikleri ise Tanrıya ve bütün büyük mimarlara emanet edeceğim.
Müteahhitlerden çalıntı betonlarla,
Bacasız,sobalı bir göz evde,
Her baharda,bir soluk arayışındayım.
Güneşsiz kalan sabahlarım, sabahlamakla oyalandığım banklarım var benim.
Bu karanlıklar fazla gelecek,elektrik icadının ulaşmadığı kentlere,
Kentlerden parklara göç edenlere,
Parktaki sokak lambalarından bekçilere,
Aynı anda babalara ve annelere,
Ya da köylerde santrallere ulaşmaya çalışan ışıksız kalmış,söverek herhangi bir acil telefon numarasıyla uzlaşma sağlamış kimselere.

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?