inanç-din-edebiyat-şiir-yezid-muaviye

Çekirdek kabukları

Şehadetine rüyanın ve uykunun,
bir makber olan sıcak yatağa
ve sihrin tütsülü sözcüklerine ant içer iblisler.
Yerin karasını sürerek süte ve bozgunculuk çıkararak.
Cinniyelerden peyda ederek küçük azazil piçleri
ve insanın omuzlarına durarak.

Öfkenin maske altındaki gerçek yüzü âşikar etmesine,
hidddetin çarpık zaferine ve kınlara yatırılan kılıçların sıcağına ant içen mel’unlar! Gazabın üzümlerini damıtarak, selam duran günahın bir diğer günaha ile göğe silüetlerini çizen iblis orduları.

Kefiye giymiş ve koyun yününden aba kuşanmış şeytan.
Meclislere ayak sürüyor, dudaklarında sırtlan gülüşü ve dişlerini bileyliyor;
akmak için damarların kan deryasında. Meclisler ayakta alkışlıyor, ceket ilikleyerek. Maskeler astar gibi kazınmış sıfatlara, şeytanın alevden yaratılmış olanı, lanete boğarken insanı.

Din devletinde bir rahip:
şehvetini doyuruyor kalabalık arzularda ve kırbaç iniltileri boğuyor huşuyu.
Bekareti içinde saklı rahibe uyurken azize düşlerde.
Ve Kudüs’te bir haham, helal kılıyor haramı kendine, din bezirganlığı yapıyor havra avlusunda. Bir imâm minare gölgesinde bekler vaktin çatışını, durmak için ve tutmak için safların başını.
Tutar başı ve safı, tutturur başları ve dağıtır safları!

inanç-din-edebiyat-şiir-yezid-muaviye

Bir çocuk ölüyor, öldürülerek, katledilerek.
Acımadan vuruluyor alnından, soğuk mermi dağıtıyor mübârek başını kızgın ateş gibi. Ezidi türküler ağıt kuşanıyor, boyanıyor dağlar renkli tülbent atlası:
dağılış kara bir yazgı turanı.
Yezid’in kahkahaları doluyor eyvanlar,
Muaviye’nin ruhu sarıyor dam başlarını.
Bir anne Hüseyin doğuruyor, Hasan’ı memesinde beslerken.
Kırılıyor kılıçların sivri başları,
suhuf kokusu doluyor meydanlara, varak kesikleriyle kanıyoruz.

İnsanın şerrinden sığınıyor azazil, şerrinden insanoğlu iblis ordularının.
Ve hatırında Âdem, ve hatırında Kâbil.
İnsan, şeytan’ın pabucunu damlara değil, tarihin gayya kuyularına atıyor.

Bir çocuk ölüyor garibistan oluyor cihân, bir çocuk çığlıklarla doğarken.
Kaybedilen kurbandan kurban doğuyor, insanın azı ve köpek dişlerinde kan!

Oturmuş bir divâne,
çekirdek kabuklarından ülkeler inşa ediyor.
Bir kadın, ayaklarında insanı iki ayaklı şeytanı sallıyor.
Divâne’nin çekirdek kabuklarından ülkesi kurulu;
çirkin bir tükürük bezinde ülke
ama her ülkeden temiz, lâtif, berrak ve naif.

Kâsem olsun ki; insan alçak bir varlıktır,
her çocuk ölüsünde böyle fısıldar melekler.

Orhan KANZA

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?