azizim

Azizim, hayatı bu kadar ciddiye alma

Her şey yolunda giderken, ansızın sorulan bir soru insanın tüm hayatını sorgulamaya itebilir mi? Doğru bildiğiniz tüm doğrular sizi tam da o an koca bir yanılgı içinde olduğunuz duygusu ile yapayalnız bırakabilir mi? O bir tek soru, ne yapıyorum ben sorusu ile başbaşa bırakıp, mutlu olduğunu sandığınız hayatınızın aslında koca bir kandırmacadan ibaret olduğunu bir tokat gibi yüzünüze çarparak hıçkıra hıçkıra ağlattı mı hiç sizi?

Yaşarken o kadar fazla şey görüyor ve öğreniyoruz ki. Yolculuğa devam etmek için ya yaşanmış olana reset atıyor ya da daha kolay olduğu için yaşanmış olanın üzerine yenisinin temelini atıyor ve öyle yürüyoruz. Tanrının ara sıra serpiştirdiği yıldız tozlarının etkisiyle uyuşuyor ya yok gibi devam ediyor ya da isyan kapılarını ardına kadar zorluyoruz.

Bazen har olup da içinize düşen üzüntü, en sinsi sessizlikle birleşir ne söze ne sese bürünebilir. Onlarca istiflenmiş travmayı anlatmaya gelince tıkanır kalır, susmak daha kolay gelir “hiç” dersiniz, derdinizi anlatamadığınızdan. İçinde kendinizin yaşamadığını fark ettiğiniz bir ömürdür, kanırtan mutsuzluk. Mutluluk dedikte, mutlu etme eyleminin asla bitmemesi ve sürekli beslenmesi gereken bir kaynağı olmalı. Öyle ya eş, çocuk, akraba, iş hepsi memnun edilmeyi bekler. O kadar koşuşturmacanın içinde ufak tefek şeyler alarak kendimizi de besleriz ara ara mükafat veririz. Fakat her şeyin yolunda gittiğini düşünüyor ancak yine de hep bir eksiklik hissediyorsanız bilin ki bir yerlerde kendinizi almayı unutmuşsunuz demektir.

azizim

İnsan kendi bireyselliğinin anlamına varmadığı sürece yaşamın içinde ne aradığını bilmemeye mahkumdur. O noktada insanın hedefleyip de bunun için emek verdiği her şey o hedefe ulaştığında amacını yitirir. Bu bir doyumsuzluk duygusudur. Bunun dünya üzerinde nice örneklerini görmekteyiz. En zengin olan insanın bile yapmak istediği şeyler bitmiyor. Çünkü yaptığı ve sahip olduğu hiçbir şeyin içine kendisini değil, hırsını katıyor. Doyurması gerekenin hırsı değilde kendi varlığının olduğunu unutuyor.

“Keşke başkalarının benden beklediği hayatı yaşamak yerine kendime göre doğru olan bir hayat yaşama cesaretim olsaydı.”
“Keşke o kadar çok çalışmasaydım.”
“Keşke duygularımı ifade etme cesaretim olsaydı.”
“Keşke daha mutlu olmama izin verseydim.”

Bu cümleler ölmek üzere olan insanların ortak cümleleridir. Kendisine sunulmuş olan hayatın noktasını koymadan az önce söylenen keşkelerin acı tadı ile birlikte duyulan üzüntünün artık hiçbir geri dönüşü olmayacak. “Keşke” değil “iyi ki”‘lerle yapılan bir yolculuğun ne anlama geldiğini anlamak için solunumun nihayetlendiği yeri beklemek, belki on yaşında tam da bundan bilmem kaç sene önce bıraktığınız, yanınıza almayı unuttuğunuz kendinizi geri getirmeyecek.

Bu sonsözlerle ilgili Karl Marks’ın altın cümlesini paylaşmadan geçemeyeceğim “Hadi oradan! Son sözler yeterince doğru söz söylememiş aptallar içindir!” Bu söz burada anlatılmak istenenlerin en özlü özetidir aslında.

Hayata, kitabı bitiren sonsözle başlamak lazım, lazım ki o son an söyleyecek bir şey kalmasın. Ne yaparsanız yapın kendinizi, sizi oluşturan duyguları yanınıza almayı unutmayın. Hayata tutunmak için yanınıza alacağınız “siz” ve biraz “azim” kendinizi unutturan hırs duygusunun karşısında alınacak en muhteşem tedbir ve duruş olacaktır. Hedef hep mutluluk aslında. Ama o duyguya erişmek için azim yerine hırs kullanıyoruz. Körleşiyor ve hırslar yüzünden, önünde nişan alınacak, hedef tahtası olmayan ok gibi amaçsızca davranıyoruz. Ne istediğimizi ve kutsal amacımızı unutuyoruz.
Kalite mutluluktur, konfor amacı hatırlatan hafıza, lüks ise yormayan bir yolculuk olmalı azizim hayatta…

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?