Bir insana 40 gün deli dersen deli olur

,

Yunan mitolojisindeki bir efsaneye göre, bir zamanlar Kıbrıs’ta Pygmalion adında bir heykeltıraş yaşıyordu. Bu adamın hayattaki en büyük zevki heykeller yapmaktı. Hatta başka hiçbir şey onu bu kadar mutlu etmiyordu. İnsanlardan izole bir şekilde yaşar, çok gerekmedikçe kimseyle iletişime bile geçmezdi. Hayatını heykel yapmaya adayan Pygmalion, bir gün fildişinden bir kadın heykeli yaptı. Yaptığı kadın heykel o kadar güzel olmuştu ki, Pygmalion heykele gönülden bağlandı ve ona âşık oldu. Gözünü ondan alamıyordu. Tüm zamanını yaptığı bu heykelle geçirmeye başlamıştı. Onunla konuşuyor, dertleşiyor, gittikçe daha çok bağlanıyordu. Ancak heykel cansızdı ve Pygmalion‘a karşılık veremiyordu. Günlerden bir gün Afrodit (Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası), bu garip aşkı gördü ve acıdı. Cansız heykeli diriltti. O günden sonra da beraber mutlu bir hayat sürdüler.

“Kendini gerçekleştiren kehanet” ya da “Pygmalion etkisi” olarak literatürde yer alan bu olgunun Türk atasözlerinde de örneği çoktur. “Bir insana 40 gün deli dersen deli olur”, “Sakınan göze çöp batar”, “Aklıma gelen başıma geldi” bu örneklerden bazılarıdır. Kısaca bu olgu, kişilerin, onlar üzerinde olan beklentilere denk düşen davranışlar sergilemesi şeklinde açıklanabilir. Bu konuyla ilgili, Rosenthal ve Jacobson, bir dizi çalışmalar yapmış ve ilginç sonuçlar elde etmiştir. Yapılan çalışmaya göre, 18 öğretmen ve 650 çocuk olan bir ilkokulda öğrenciler arasından iki grup oluşturulmuştur. Normalde bu iki grubun zekâ düzeyleri aynıdır. Aynı öğretmenler iki gruba da derslere girecektir. Ancak öğretmenlere, gruplardan birindeki öğrenciler için, normal oldukları halde ileri zekâlı oldukları söylenmiştir. Eğitim dönemi başlamış ve bir yılın sonunda incelemelere bakılmıştır. Öğretmenlerin normal zekâlı olarak bildiği sınıftaki öğrencilerde, zekâ testlerinde önemli bir değişikliğin olmadığı görülürken, ileri zekâlı olarak bilinen grupta, IQ’nun geliştiği görülmüş ve çocuklar ortalamanın üzerinde puanlar almışlardır.

Bu durumun nedenlerine bakacak olursak, Rosenthal ve Jacobson’e göre, öğretmenler iki gruba da istemsiz de olsa aynı şekilde davranmamıştır. İleri zekâlı gruptan yüksek performans beklentisi, öğrencilere söylenen şeyler, yüz ifadeleri gibi sözel ve sözel olmayan çeşitli iletişim yolları, ileri zekâlı olarak bilinen gruptaki öğrencilerin motivasyonunu arttırmış, kavrama becerilerini geliştirmiş ve çocuklardan beklenen bu olumlu beklentiler de öğrenmelerini desteklemiştir.

Karma Yasası’nda da belirtildiği gibi, evrene pozitif enerji yayarsanız, karşılığını pozitif görürsünüz. Eğer negatif yayarsanız, bu size negatif olarak dönecektir.
Karşımızdaki insan kim olursa olsun, ona pozitif yaklaşmak, etki-tepki prensibine göre size pozitif tepki vermesine, negatif yaklaşmak, negatif tepki vermesine neden
olacaktır. Çocuklarınıza, çalışanlarınıza, hatta insanların tamamına olumlu yaklaşıp, kötü olan olayı bile pozitif yönde söylerseniz, karşınızdakinin mutluluğunun,
karşısındaki insana saygısının ve anlatılanları öğrenme ve anlama potansiyelinin arttığını göreceksiniz. Hoşça kalın. Bilimle kalın.

Kaynakça: .
Rosenthal, Robertand Jacobson Leonore (1968). .
Pygmalion in theClassroom. Holt, Rinehart, .
and Winston, New York, 1968 .
http://www.mitolojiler.com/pygmalion.htm

02.08.2016 tarihinde Şarköy Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

 

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?