Boşluk
Boşluk

Boşluk

Aşk ve öfkenin aynı anda bir yüreğe misafir olduğu o an; taşınması zor bir yükün altında kalmış hamalın, ekmek parasını dahi düşünmeyip yükünü sırtından atarken savurduğu, küfürlü bir haykırışın dudaklardan dökülmesi gibidir… Ve o anda paramparça olur yüreğin buzdan kristalleri… Etrafa saçılır tüm eşyalar… Detone bir çığlıkla alevlenen bir koca yangın kaplar ruhu. Cayır cayır yakar yüreği de tek seyir yeri gözlerdir; üzgün ama kızgın, yorgun ama ayakta, âşık ama öfkeli…

Sonraki sahne felaket sahnesidir. Beyni bulandıran düşünceler –ayıp olmasın diye çiğnemeden yutulmuş, ev sahibinin yemeği gibidir- kusar gibi ağızdan çıkıverir yürek akıntısıyla birlikte. Kaçış mücadelesi başlar ardından; son haddine kadar savaşmış ve yara almış bir askerin, öleceğini anlayınca yaşama arzusuna kaçması gibidir; var gücüyle kulaç atılır yürek akıntılarında boğulmamak için. Bataklıktan kurtulduğuna sevinmektir; bir ağaç dalına tesadüfen rastlayıp tutunarak üstün başın çamur içinde şükretmek –normalde üstüne su sıçrattı diye küfrederken yanından geçen arabaya- sağ kalabildim diye.

Boşluk
Boşluk

Sonunda Berlin duvarı gibi araya örülüverir gerçekler -harcına yeterince gözyaşı ve hakaret eklenmiş ve sağlamlığı test edilmiştir- ve yıkılması belki de yıllar sürecektir. Birer uğultuya dönüşür sesler, gözler eskisi gibi göremez sevgiliyi… ve defalarca zihnin en karanlık kuytularında yinelenen sözler aydınlığa çıkıverir, dökülüverir dudaklardan; “Git artık.” İşte o an söz biter, ayrılık başlar…

Giden şiir olur, kalan şair…

Sözün bittiği yerdeyiz şimdi,
vakit özüne dönme vakti,
zaman yaverin,
yüreğin yol gösterenin,
bir umut tükenirken
diğerinin başladığı
andayız şimdi…

Sözün bittiği yerdeyiz şimdi,
vakit ikimize de ayrılık vakti
yaşananlar anıların,
yaşanacaklar yarınların,
bir hayal son bulurken
bir diğerine gebe şimdi…
Sözün bittiği yerdeyiz şimdi
vakit çoktan bitti
tüm seslerin tükendiği
Bir garip haldeyiz şimdi…

Eşyalar toplanır, ateş söner, bataklık kurur ve her şey yerini derin bir sessizliğe bırakırken, tökezlenmiş bir yaşam hikâyesi başlar… Nihayetinde öfke sinesine çekilirken, aşkın izlerini bas bas bağıran yara izlerine bırakır her şey kendini. Koca bir boşluk kaplar ruhu; eskiden özlemle doldurduğun, şimdiyse yerine ne koyman gerektiğini bir türlü bulamadığın koca bir boşluk… İçine aşk mı öfke mi daha çok yakışır bilemediğin –içindekini iştahla yiyip bitirdikten sonra atmaya kıyamadığın boş bir reçel kavanozu gibi- yüreğinin tozlu raflarında uzunca bir süre -düşüp kırılıncaya değin- yer kaplayacak, ağzı sıkıca kapatılmış koca bir boşluk…

Burcu Ayan

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?