Psikoanalist üzerine yorumlamalar

Psikoanalist adlı romanı okurken uzman bir terapistin bir anda değişen yaşamı karşısında tüm mesleki bilgi ve özgüveninin bir psikopat tarafından nasıl azaldığını izledim.  Düşünün bir sabah bir gerçekle güvenli ve konforlu hayatınızla birlikte uzay boşluğundaymış hissi yaşıyorsunuz.

Nedir o gerçek ölümünüz. İntihar etmeniz isteği hatta. Terapi sürecini yaşayanlar bilirler, karşınızda oturan kendinizle aranızda arabuluculuk yapan, karanlık odalarınızı ve kapalı kutularınızı anlamlandırma konusunda ışık tutan bir yapıdır. Malum bilinçaltı denen karışık malzeme tavşan çıkarmanın ustasıdır zira. Mesela intihar hep duygusal yaşamın şiddetine karşı koyamamak yada kendi varoluşundan intikam almak gibi gelir hep bana. Belkide hiçbir zaman nefesini hissetmediğimdendir. Bunun tam tersi panik atak deneyimini yaşayanlarda derinden sarsan ölüm korkusunu bilirler mesela.

En kısa sürede  beyninizin size oynadığı oyunlarla nasıl baş edeceğinizi öğrenmek ister ve ölüm geçirmez zırhı varmış gibi kendinizi bi doktorun güvenli kollarına teslim edersiniz. İnsanın kendi beyninin ürünü olan korkularla baş etmedeki çaresizliği ne kadar ironik değil mi? Hayata karşı azami donanım yüklenin ne çıkar,o korku esnasında bütün hayat ve davranış bilginiz alt üst olmuştur.

İnsanın en büyük çaresizliği bu soğuk gerçeğe meydan okuyamıyor olması değil midir zaten? Yeni doğan bir bebeğin hayata karşı savunmasız olduğu kadar savunmasızız bu gerçeğin karşısında. Kimse ölümünü düşlemez değil mi? Yok olmak aklın planlarına aykırı olduğundan, görünmez bir iradenin kuklası olmakla eşdeğer olan kadercilik ve öte dünya inancı dayanma gücü verir insana.

Varoluş karşısındaki yükümüz o kadar ağırdır ki tanrı inancı bu zavallığımıza karşı kalkanlarımızdır aslında. Mesela bir psikiyatriste gidip görünmeyen bir varlığın sizinle olan iletişimden bahsetseniz ruh sağlığınız sorgulanırken, o varlığın adının inanç sistemlerindeki tanrı olduğunu söyleseniz modern tıbbın gözünde hasta ilan edilmezsiniz.

Neye ne şekilde olduğunun bir önemi yok ama bir inanç disiplini içinde olmak işe yarıyor elbette çünkü  bizim  dışımızda bir plan içinde ve yaratıcı sığınağında olmak güvende hissettiriyor. Hayatın akıntısına kapılmak ve evrensel olana karşı gelmemek… Kronik kederler, anlık umutlar ve sonu nihilizm olan bir yaşam çok zorlayıcı gerçekten.

Düşüncelerimizle yaşamımızı zenginleştirmek yada yoksunlaştırmak tabi ki tamamen bizim kararımız. Ama hepimizin hayatın ucundan tutup kaldırırken bize güç veren kavramlarımız vardır ya hani; sevgi, aşk, dostluk vs. onlara sımsıkı sarılıp yaşadığımız her anı kıymetlendirmekte bir seçim. Acıyla beslenip geçmişin kabusundan,geleceğin kaygısından kurtulamamakta bir seçim. Hayat hepimizi epey zorluyor evet. Ama bir şekilde yaşantımızda olan durumlar yada kişiler bizim yansımamız, kabul etmesi çok güç olsa da umarım ruhumuz sonsuzluğu arama sınırlarında, mutlu olmayı öğrensin. Arzu eden imlanın yerini öne alıp anlamı değiştirmekte özgür.

Bu da bir seçim.

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?