Sara ile İbrahim

Sara:
-İbrahim!!
— Efendim
-Bu hacer’in afrası tafrası nedir İbrâhim? Onun ağzını yırtarım..
—Hayda. Yine ne oldu?
– Görmüyor musun? İyiki sana bi erkek çocuğu verdi. Sürekli böyle bi aşağılamalar, küçük görmeler falan. Ayy ben çekemem bunları analı oğullu.
— Ya bebeğim ne yapayım. Kadın senin hizmetçin değil mi? Bana ne diyorsun?
-Ay hemen senin hizmetçin. Kadınla yatarken iyi ama. Senin hizmetçin demiyorsun ama.
—Ya kadın anlamıyor musun? O benim soyumu devam ettirecek. Az katlan işte.
– Lan kepçeyi yersin kafana bak. Senin soyundan olan benim. Çabuk kov onu. Ben anlamam. Ya o gider ya’da ben.
—Yav nereye kovayım. Saçmalama lütfen. Bak Rab ağzımıza eder. Yamuluruz valla.
– Rab geçen bana dedi. Sen sünnet oldun ya hani. İşte o zaman. Seneye senin de oğlun olacak dedi.
— Yemin et!
– Valla bak.
— Bak kızım bunun şakası yok. Ne dedi başka
– Ya dedi ki, sen çok üzüldün. Bu benim içimi parçaladı. Tamam kız. Ağlama. Sana da bi oğlan verecem. Hem ona bak hükümdarlıklar verecem. Soyun çok büyük olacak.
— Hee. İyi bari. Bak bu iyi oldu. Sonra deme bak, “ben öyle bir şey demedim” diye.
– Ya ne yalan söyleyecem bee. Geçen bunlar üç kişi gelmedi mi sana zaten. Hani sen bunlara buzağı kestin.
— Ee ne olmuş.
– He işte o zaman da söyledi. “Saraya bir erkek verecem” diye.
— Valla ne biliyim. Yaş oldu 99. Yaşlılık artık iyice attı. Bende birde unutkanlık başladı biliyor musun?
– He farkındayım. Ha işte. Bende kapının arkasında siz Rab ile yemek yerken güldüm.
— Ha sen ona mı güldün? Bana sordu. “Sara niye güldü?” Diye.
– Ya işte sevindim bi an. Ona güldüm. Bana sordu hatta ama ben “yok gülmedim” dedim. “Yok güldün sen” dedi. Ya bu Rab komik tanrı.
— He yaa. Bazen beni de güldürüyor.
– Niye ki?
—Ya geçen geldi bu. Beraber benim kuzenin memleketine bakıyorduk. Lut ile bi sohbetini anlatıyor bana. Efkarlı belli ki.
– Eee

— Dedi ki. “Biliyor musun ibo. Şu senin kuzenin memleketi cok berbat yaa.
– Neden? dedim.
—Ya sorma. Geçen lut ile de sohbet ettik. Adamlar birbirlerine halleniyorlar. Yani Diyanet falan duymasın da. Cidden durum fazla..Bak aha buraya yazıyorum. Orda 50 tane düzgün adam cikmaz. Cikarsa yemin olsun onların hatırına ellemem şehri.
—Ya Rab. Peki kırk kişi çıkarsa?
– Yok lan. Kırk tane düzgün adam çıkarsa da ellemem. Valla bak
—Hee. Peki kızma ama. Otuz kişi de mi çıkmaz?
– Yok oğlum ya. Ne otuzu? Yirmi kişi çıksın hiç karışmam.
—Diyelim on kişi çıktı. Böyle efendi ve düzgün insan?
– Lan pazarlık mı yapıyorsun benimle? Şaka şaka. Sana söz. Bak on tane düzgün adam bulsam emin ol senin hatırına ellemem ama insanlık çok bozuldu be. Ya hak dini yaratacam ama daha erken. Neyse. Yemek güzeldi. Haftaya yenge ile geliriz.
— Yenge mi? Ya sen ne ara Kaş ile göz arasında. He he hehe
– Yok lann. Agshsgshjs saka yaptım. Bak bunu saymam. Haftaya sen Sarayı alıp gelsene bize ehe hehe.
—Ya gelirim ama yaşlandık işte. Sen zaten gelip gidiyon. Hem bura senin de evin. Yabancılık hissetme.
– Neyse ibo. Ben kaçar. Kenara çekil. Toz kalkacak şimdi.

— İşte hatun. Öyle yani. Sonra havalandı gitti.
– Sonra ne oldu.?
—Sonrası daha vahim.
– Ne oldu? Ne yaptı yine?.
– Ya bu Rab almış meleklerini bizim Lut’un şehrine yollamış.
– Sonra ne olmuş.?
—Lut bu melekleri eve almış. Yedirmiş. Icirmiş. Yatak açmış. Adamları yatırmış.
– Bak hele. Lut misafir perverdir.. Yapar.
—Ha işte. Şehirde yabancı erkeklerin olduğunu duymuş bizim Lut’unkiler. Sormuş soruşturmuşlar ve adamları Lut’un evinde olduklarını öğrenmişler.
— Yapma yaa. Ay yazık. Bişey yapmışlar mı?
– İşte dayanmışlar bizimkilerin kapısına. “Eve erkek girdi” demişler. “Onları bize vereceksin” demişler. “Biz onları halledeceğiz” falan.
– Off offf. Eee. Sonra?
— “Gece saat 3’te bu erkeklerin sizde ne işi var?” demişler. “Yok biz onlara tecavüz edeceğiz” falan iste. Kapıyı kırıp eve girmişler.
– Sonra peki. Bişey yapmışlar mı?
—Yok. Yapamamışlar işte. Melekler bunları dövmüş işte. Eşek sudan gelene kadar. Sonra da Lut ve ailesini yollamışlar evden. Arkanıza bakmayın falan demişler.
– Eeee?
—Ne eessi. İşte bizimkiler en yakın kente yerleşmiş. Sonra bizimki şehri dümdüz etmiş.
– Ayy kafayı yemiş bu. Şaka mı?
—Yok beee. Ne şakası. Hatta Lut’un karısı dönüp bakmış. Onu da kör etmiş. Kadın zavallı ölmüş oracıkta.
– Ayy çok üzüldüm. Ay ibrahim. Ben korkuyorum. Şimdi bu bize de kafayı takarsa ne yapacaz..?
—Nasıl yani?
– Ya ne biliyim. Şimdi kalkar der sana. “Yok ben şunu istiyorum, bunu yap” falan diye.
—Ya kadın sus. Zaten herseyi görüp duruyor. Aklına sokma şimdi. Bende tırstım şimdi.
— Ya ne biliyim. Öyle şeyler anlatıyorsun ki, İşi gücü belli olmuyor ki. Eve misafir geldi mi korkuyorum artık.
—Niye ki?
-Ya her defasında kılık değiştirip geliyor İşte. Kim misafir? Kim Rab bilmiyorum artık. Iyice paronayak etti beni
—Tamam tamam. Konuşurum onunla. Beni sever.
– He ibrahim. Sever. Ya nerden buldun bunu. Düzgün bi hayatımız yok ki.
— Ya sen onu bunu boşver bakayım.
– Nee? Aklından ne geçiyor senin?
— Hiç. Ne dedi sana? “Seneye mi anne olacaksın?” dedi.
– Hiç heveslenme ibrahim. Başım ağrıyor zaten. Sen şu hacer meselesini düşün.
— Ya düşündüm. O iş tamam. Sen bi erkek çocuğu ver önce. O iş kolay
– Heee. Tamam lan. Hadi gel. Heheh hehe

Gören Erdoğan

Edebiyat Haftasına istinaden yazdım.

Ağır Troll içerir 🙂

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?