Seni sen olmaktan çıkaran kabuğunu soyman lazım

Kendi başınalığında anlıyor insan, kalabalıklarda pamuk şeker gibi eriyen mutlulukları olduğunu. Sürgün edilmiş huzurunu ve coşkusunu tüm ihtişamıyla çağırıyor yeniden. Çocukluğunu…

Aslında zenginlik denen kavramın hemen ilk akla gelen paradan ibaret olmadığını öğreniyorsun. Bu kez yağmur yağdığında hayıflanmak yerine ıslanmanın, ayağına çamur bulaştığında hay aksi demeyerek tadını çıkarmanın, kuşların başını ağrıtan gürültüsünü değil de evrensel şarkısını duyarak, ve tüm bunlar olurken sahip olduğu bedenin işlevini mükemmel bir şekilde yerine getirdiğini fark ettiğinde… Anlıyorsun! zENGİNliğin enginliğini.

Zaten hep bakan gözlerinin gördüğünü de fark ettiğinde, kulaklarının duymak istediği sesleri seçerek içlerinden asıl duyman gerekeni dinleyebildiğini keşfettiğinde, konuşabiliyor olmanın değilde kullandığın sözcüklerin sihrini idrak ettiğinde, herkesi ve her şeyi olduğu gibi kabul edebildiğin yeri keşfettiğin yerde, kendinde… o zaman görebiliyorsun adına sonsuzluk verilmiş kainatın kendisini.

Sana bahşedilmiş bir hayatın var olduğunu değil de; hayatın da, yaşamın da, kendisi olduğunu ve neleri yapmaya muktedir olduğunu çözüyor ve yaratımının sınırsızlığını farkediyorsun sadece, kendinle kalabildiğinde.

Aslında “neden hiç bir şey yolunda gitmiyor?” “tanrım ben nerede hata yaptım?” sorusunun cevabını o an’a kadar, asıl araman gereken yerde aramadığını ve tek muhattabın sadece kendin olduğunu fark ediyorsun.

Bir nokta kadar olmanın hazzına varıp, o nokta olmaktan çıkıp, nice samanyolu galaksinin sadece cebinde ki bir avuç leblebi olduğu kadar büyüyor, hiç bir şeyden ayrı olmadığını görüyorsun. Şikayet ve nefret ettiğin her şeyin aslında bir uzvun olduğunu, kurtulmak istediğin şeyin de, kavuşmak istediğinin de aslında “sen” olduğunu, anlıyorsun.

Üzülüyorsun seni sen olmaktan alıkoyan onlarca gereksiz ve kirli duyguyu varlığında köklendirdiğine, sulayıp büyüttüğüne. Ilgilenmen gereken tek şeyin kendin olduğunu anladığında seviyorsun herkesi ve her şeyi. O zaman anlıyorsun ayıp ve kusur gören senin, eksikliğini. Bunu yaptığın zaman, bildiğin bilmediğin her şeye, kelimelerin uzanamadığı her yere, sırları, gizleri yok etmeye muktedir olduğunu anlıyorsun. Bölünen her sevdanın içinde olduğunu biliyorsun. Niceyi görüyorsun, niceleri, niceleşmeyi.

Algılamak lazım. Anlamak gerek her şeyi. Sadece o an ki halleri değil, o ana kadar olan, an’da onu öyle kılan tüm geçmişi de kavramak lazım. Ara ara susmak, sadece susmak lazım. Tüm insanlar sustuğunda, gerçeği gösteren kanıtları sessizlikten çıkarmak, kendini bulmak lazım. Anlamlandırmak değil, anlamaktır özgür olmak. Sonsuzluğunu ve sınırsızlığını örttüğün algıyı kaldırıp seni sen olmaktan çıkaran kabuğunu soyman lazım.

Aslı ATEŞ TALİ

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?