“sen”in yanlızlığın en büyük kalabalığın…

Günaydın, yüreği güzel olanım… Sabah etmediğin kral kahvaltınla izlemeye başladın haberleri. ya da aracında işe doğru ilerlemeye çalışırken radyo dinliyorsun ya da otobüste elindeki gazeteyi okuyorsun… Zihninin algılama bölümünde sesler, kelimeler, görsellikler havada uçuşuyor, birbirleriyle çarpışarak veya çarpışmamaya özen göstererek… Sonra işyerindeki kaos ortamı, kim ne giymiş, dün geceyi kiminle geçirmiş, kim haklı ya da haksız takdir edilecek ya da sindirilecek… Belki evdesin, dün akşamın dağınıklığını toplarken söyleniyorsun kafandaki onlarca kişiye, planlıyorsun arayacaklarını ve dedikodusunu yapacaklarını… Okulda da olabilirsin, neden bu saçma sınavlara girdiğini ve öğrendiklerini aslında sadece ezberlediğini sorgularken ve kendinle çelişirken…

Gün akmaya devam ediyor… Hızlı çekim ilerleyen rengarenk insanların, tomurcuklanan pembe bahar dallarının, simitlerin satılarak azaldığı kırmızı el arabasının, beyaz bulutların yer değiştirerek parlak güneşin sahneden ayrılmasının, gecenin örtücü yüzünün gelmesiyle, başka kimliklerde sokaklara çıkanların, ve tüm bunların fon olduğu bir yaşamın var… Hep kalabalık ortamların vazgeçilmez puzzle parçasısın… Sen “sen”den kaçmak için yaşıyor”muş” gibi yapmaya devam ediyorsun… Yalnızlık en büyük korkun, çünkü başbaşa kalacağın “sen” hiç tanımadığın birisi… korkma ve “benim yalnızlık masalımı” kulağına fısıldamama izin ver…

Yanlızlık bazen iyidir…
Aslında bazen olduğundan çok da eminim değilim… Hani neredeyse çoğu zaman demek istediğim anlar gittikçe artıyor… Eğer yanımda negatiflikleri ile dolaşmanın matah bir şey olduğunu sananları “ben” olarak yüreğimin içine alamamışsam tüm cömert gücüme rağmen, işte o anlar zaten “şimdi”de kalamıyorum ve önyargıların kumalık yaptığı, sarımsı, irin dolu kazanların içinde yanıyorum; yakanım belli, yaktığından habersiz, yakılanlar ise yanık… İşte yalnızlık bu yakılmayı engelliyor, olan yanıkları sarıyor sessizce bir kıvamda, ovalıyor ince ince açılmış yerleri benim bile bilmediğim… Sonra ben nihayet “ben” olabiliyorum “şimdi”de ve sonsuz enerjinin ihtiraslı kollarında başlıyorum flamenko ritimlerinin topuklarımla sevişmesine… sahnelenen aşk ılık ılık sokuldukça soluğuma, yalnızlığım en büyük kalabalığım oluyor, isteklerimin önünde alkış fırtınası estiren coşkulu seyirciler misali…

********

Yüreğinin, aklının “tercüman”ı olması dileğimle…
DEKOD anlatılmaz, yaşanır…
dekodist@gmail.com
Jade Tired

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?