Para Din İnsan Tanrı

İnsanlığın önünde çığır açan ve medeniyetlerin kurulmasını sağlayan faktör. Bizi modern bir hayata taşıyan sistem. Esasen bir takas yönteminin dilidir. Milyonlarca ideolojinin tek ortak ve insanlığın dönüm noktası. Gücün adı. Bilinen en evrensel din. İnsanlığın var ettiği bir kurgu. Rüyalarımıza giden araç. Köleliğin diğer adı. Hükümdarlıkların ve devletlerin tek gücü.

İnsanoğlu doğada var olmak için ihtiyaç duyduğu şeyin temelinde güven vardır. Güven duyduğu kişiler ile ilişki kurar, onlarla aynı toplumda varlığını idare eder. İşte bizleri de aynı coğrafyada birlikte yaşamaya zorlayan şey güvendir. Bu güvenin temelinde ise, aynı değerle inanmak ve güç denilen şeyin de iki taraf için kabul edilen somut yada soyut bir şeye dayanmış olmasıdır.

İlk ticaretimizi silah ve yiyeceklerle yaptık. Elimizdeki mızrak ve benzeri şeyleri yiyecek karşılılığında değiş tokuş yaptık. Aynı şekilde hayvan derileri ve kadınlarımızı yiyecek karşılığında sunduk. Bizi koruyacak savaşçı kabilelere silahlar üretip, onlar sayesinde beslenip hayatta kaldık. Yani yaşama gereksinimi tanımadığımız toplumlara bizi ticarete sundu. Çünkü, bu iki tarafın güçlerini karşılıklı bölüşmesi ve aynı coğrafyada ortak yaşama yoluydu. İşte modern köleliğimizin adımları bu şekilde var oldu. Dünyayı ayakta tutan, binlerce medeniyeti ve toplumu bir arada var olmaya iten, birlikte yaşamaya zorlayan, bizim evrimimizde büyük bir çığır açan yol oldu ticaret yada para.

Zaman içinde ticaret merkezleri kuruldu. Para bizlerin ortak değeri olduğu gibi, aynı zamanda ortak medeniyetlerin var olma yolu oldu. Pazarcılık denilen bir sistem var oldu. Dünyanın çeşitli yerlerinde malların maden karşılığı alınıp verildiği noktalarda, inançlarımızı ve kültürlerimizi birbirimize öğrettik. Ticaret için birbirimizin dillerini ve dinlerini öğrendik.

Bir ara (4 bin yıl önce) tarihin ilk büyük ticaret ağı kuruldu. Yani ipek. Onlarca dinin başka coğrafyalarda var olmasına ve binlerce fetih hareketlerine sebep olmuştur. Servetin bir adı da ipek olmuştu. Tüccarlar dinler ile ticareti harmanladılar. Ticaret ağlarını merkezlerine dini merkezler de kuruldu. Artık tanrıların da alınıp satılabileceği çağa girdik. Madenler ticaretin en temel gereksinimi oldu ve maden için de işçi gücü lazımdı. İşçi için de kölelik denilen bir sistem var oldu.

Her devlet, kölelerin hayatları üzerine kuruldu. Sayısız insan Avrupa’nın sanayileşmesi için yerlerinden ve yurtlarından edilmesine sebep oldu. Artık her din gibi, para da insan hayatı üzerine kurulmaya başladı. Yeni madenin adı insan oldu ve birer yatırım aracı olarak piyasada yerlerini aldı. Tıpkı günümüz vasıflı insan modelleri gibi. Birçok şehirde köle borsaları oluştu ve kölelerin omuzlarında yükselen ekonomiler oluşmaya başladı. Köleliğin var olması için de, hayat standartları denilen şeyler var edildi. Sistem içinde insanların kölelik modelleri var oldu. Meslek alanların diğer adı da budur. Doktor yada mühendis veya avukat olarak sistemin bize verdiği donanımların sınırlarına bağlı kalarak o sistemi yaşatmaya başladı.

İngilizler çay karşılılığında Çin devletine Afyon sattı. Çin ile girdikleri savaş neticesinde afyon bağımlısı olan Çin devletinin Hong-Kong şehri İngilizlere verildi. Ticaret ile şehirler ve ülkeler fethi edilmeye başlandı.

İnsana ilk değer biçilen yerlerden biri de Lidya oldu. Karun’un çıkardığı gümüş ve altın sikkeler ile tüccarlar mallarını alıp satabildi. İşçilerinin emeklerinin karşılığı bir kişinin belirlediği sikkeler ile ölçülür oldu. Dünyada ki her malın sikke karşılığında değeri olmakla birlikte, zamanın ve emeğin de karşılığı belli oldu. İnsanların emeğini ve özgürlüğünü en çok elinde tutan kişi en güçlü kişi olmaya başladı. Artık doğacak her çocuğu yada yaşamak isteyen her insanın, savaşta ölecek herkesin, kazanılacak her malın yada işgal edilecek her toplumun değeri belli oldu. Çünkü insanlar ellerindeki gücün seviyesini bilmek istediler. İşte mülkiyet arzusu denilen duygunun ta kendisi var oldu. Her kes daha çok tanrılaşma ve daha çok güç elde etmek istediler. Elinde sikkesi fazla olanın aslında elinde olan sikke değildir. İnsanın kurduğu sanal bir rüya veya bir kurgu idi. Yani verdikleri değerin bir adı da para oldu. Servetleri olan insanların aslında insanın değer verdiği şeylerin hepsi vardı. İşte size gerçek tanrı.

Çin’de 1279 da Kubilay, ellerinde madeni olmadığı için sikkeyi kağıda çevirdi ve kendi emrinde bu kağıt parçasının değeri olmadığına inanan herkesi, elindeki güç ile öldürdü. İnsanlar yaşamak için bu kağıt parçasına Kubilay hanın belirlediği değeri vermek zorunda kaldı.

İşte insan eli ile üretilen ve doğada değeri olmayan bir kağıt parçası üzerine dünya sistemini kurmaya başladı ve devletlerin madenleri çıkarmadan, daha az insan kullanarak ve daha az emek sarf ederek daha çok servet sahibi olduğu yollar oluşmaya başladı. Devletler sadece para basan yer oldu. Devletler kendi paralarının çoğunluğu ile ve insanlarının parasızlığı sayesinde ayakta durmaya başladı ve insan devlet ilişkilerin sarsılmaması için de sahte ideolojiler kurulup güven ortamı sağlandı. Devletlerinin parası için ölen insanlar, devletlerinin kendilerine verdiği ideolojiler sonucunda ölmeye başladı ve devlet parası için ölen insanlara da kahramanlık veya şehitlik gibi sanal mevkiler verildi. Kendi ürettiği kağıt ile ordular kurup, o kağıt ile insanları savaşa sokup, o kağıt ile kendisi için ölecek insanlara bir karşılık verip, o ölecek insanları beslemek için çalışan insanlara bu kağıttan verip ve o insanlara ideolojiler ile üstün ırk, seçilmiş millet yada güçlü devlet, veya kutsal topraklar, din veya bunun gibi ideolojiler ile kendisine bağlayıp köleliği insanlar tarafından istekli hale getirdi.

Peki sonra ne oldu?

Sanal değerler uğruna hayatlarımızı vermeye başladık. Banka hesaplarımızdaki sanal rakamlar uğruna zamanımızı ve emeğimizi sunarak mutlu olduk. Rakamlar ne kadar yüksek ise bizler o kadar güçlü olduğumuzu düşünmeye başladık.
Derken yaşadığımızı unuttuk.

Bugün bana “Din nedir” diye sorulursa, “Din, tüm insanların ortaklaşa kabul ettiği değerler bütünüdür” derim ve para da bunun tek örneğidir.

Gören Erdoğan

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?