“Beni Kategorize Etme”

Geride bıraktığımız senenin son ayı “Yeni yıl kutlamak günahtır”, “Yeni yıl ve Noel arasındaki farklar”, “Noel Baba’nın kafasına silah dayadılar” gibi ilginç şeylerle geçti. Bir de ölümler var elbette. Fakat artık her ay patlamalar ve ölümler olduğu için insanlar acıların yanı sıra saçmalıklara da bir miktar vakit ayırıyorlar. Şimdi, ağır bir yazı yazmak istiyordum aslında. Yine de sakin olmaya çalışıyorum. Geçen sene için bir yazı yazmıştım. “Tesadüfen” yaşadığımızı ve aynı şekilde öldüğümüzü belirtmiştim. Şimdi size tesadüfen olmayan ölümlerden bahsedeceğim.

Düşünün ki, ülkede bir grup insan sırf yeni yıl için umutla dolu bir eğlenceye katıldığı için canından olsun. Bir korku filmi tablosu, değil mi? Peki bu vahşetin öncesine bakalım hep birlikte. Gerek sosyal medyada, gerek sokaklarda bir kesim insan topluluğu (anlamaya gayret göstermeden) bir konuda çığırtkanlık yaptı. Dediler ki, “Müslüman, Noel kutlamaz!”. Demek istedikleri de şuydu “Müslüman, yılbaşı – yeni yıl kutlamaz”. Peki neden? Hicri takvim sadece başka dinlerden insanlara mı aitti? Ben, yeni yıl için umut dolu olamaz mıydım? Öyleysem dinimle ters mi düşüyordum? Peki, bu günah kutsal kitabın neresinde yer alıyordu? Vardıysa da ben niye okumadım? Bu gerici dolu zihniyet o gece kulübünde vahşet saçan kişiden ne kadar farklıydı?

Bilmem farkında mısınız ama bir kesim var ki bizi kategorize etmek için an kolluyor. Sanırsın ki bunların elinde bir liste var, kategorilerle dolu bir liste bu. Herkesi ayrıştırıyorlar. İlk başta cinsiyetle başlıyor bu ayrım. Sonra farkı yönelimleri olanlar taşlanıyor. Ardından kendine özgüveni olan, tam anlamıyla özgür hareket edebilen kadınlar suçlanıyor. Sonrasında iş “Benden olmayanlar ölsün” oluyor; dahası etnik köken, inanç, yaşayış biçimi… Uzar da gider. Onu da geçtim yataklarımıza kadar iniliyor bu ayrıştırmada. Bir olay olduğunda bile insanlar “Bak o şu kökenden ama bunu yaptı, bak bu mezhepten ama gördün mü nasıl da şöyle bir şey yaptı?” Neden kökenle, inançla, onunla, bununla yargılıyoruz ki insanları? Neden kategorilere bölünüp, kesişim, birleşim ve fark kümelerimize göre hareket ediyoruz?

Bunu isteyenler kimlerdi, çabalayanlar kimler; bu konular derin. Sonuca bakarsak başarılı oldular mı? Evet. Artık insana insan olarak bakamıyoruz. Hemen yaftalıyoruz. Bir olay olduğunda naralar atıp, daha olay soğumadan yine bıçaklarımızı sakladığımız yerden çıkartıp biliyor ve daha da keskinleştiriyoruz. Ardından sıradaki olaya kadar birbirimizi yaralıyoruz, daha çok kategoride daha da uzaklaşıyoruz birbirimize. Peki, bütün olmamız için illa ölmemiz mi gerekiyor? Neden iyi şeyler için çabalamıyoruz? Bizi kategorilere ayıran insanlara, kategorilerimizi iade edip “Hayır arkadaşım, biz biriz, ayrıştırmaya kalkmayın. Farklı düşüncesiyle, farklı kökeniyle, farklı inanışıyla; her farkımızla, her rengimizle biriz” diyemiyoruz? Ah bir kenara koysak şu bizim için hazırladıkları yaftaları da, herkesi ‘bir’ görsek. Emin olun her şey daha iyi olacak. Ben kendi adıma kategorilere sıkışıp kalmayı reddediyorum. Her şeyimle, Oğuzhan Gürgen’im. Söylenilen sıfatlar, farklar, hiçbir şey benim yalnızca bir gruba dahil olduğum gerçeğini değiştirmez. Be bir insanım. Hepimiz böyle yaklaşsak ne iyi olur değil mi?

Neyse ki hür irademizle seçtiğimiz kişiler bize bu konuda çok iyi örnek oluyorlar da, vatandaş olarak halimizden biraz utanıyoruz. Onlar da birbirlerine düşseler, sokak ağzı konuşup seviyesiz tartışmalara girseler, belden aşağı vursalar, meclisi güreş meydanına çevirseler, hatta bir dedikleri diğer dedikleriyle ters düşse, birbirlerini az önce saydığım gibi kategorilere ayırıp bu farkları –maalesef- hakaret olarak görseler; o zaman sadece kategorilere bölünmekle kalmazdık. Uçurumun dibine doğru sürüklenmeye başlardık. Çok şükür iyi örnek oluyorlar.

Oğuzhan GÜRGEN

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?