Bir gün vicdanın güçten daha mühim olduğunu anlayacak

Haklıdan yana değil, güçlüden yana olanlar elbet bir gün vicdanın güçten daha mühim olduğunu anlayacak

Her yer yıkılmıştı, geriye kalan hiçbir şey yoktu. İnsanlar sokaklarda özgürce dolaşamıyorlar, çocuklarını koruyamıyorlardı. Yıllar önce sebep oldukları şeyin farkına yeni varmışlar ama pişmanlıklarının bir faydası olmamıştı.

Yıllar önce önemli bir konuda insanların seslerinin çıkması istenmişti. Okumadan sorgulamadan evet diyenlerle, okuyup araştıran hayır diyenlerin mücadelesiydi bu.

Evet, herkesin kendine göre iyisi kendine göre kötüsü vardı. Her düşünce önemliydi elbet ama düşünebildikleri sürece. Düşünmeden verilen her kararın her zaman bir sonucu olmuş ama ne yazık ki bu sonuçlar iyi olmamıştı.

O zamanlar ülke yangın yeriydi, o zamanlar kendilerine karşı olan herkesi hain ilan etmişler, aziz vatanın her köşesini cehenneme çevirmişlerdi.

İnsanların beyni uyuşturulmuş gibiydi. Önlerine sürülen her şeye inanıyor altında ki gerçekleri görmek için çabalamıyorlardı. Elbet onlara inanmayan mücadele eden insanlar da vardı.
Özgürlüğün önemini, bağımsız bir ülkenin varlığını, laikliğin ne demek olduğunu onlar çok iyi biliyorlardı.

Bir hastane düşünün; o hastaneyi tek bir kişinin yönettiğini. Başhekim de aynı kişi, doktor da, güvenlik de, hemşire de, hasta kaydını tutan da. İstediği kişiyi tedavi edebilir istediği kişiyi ölüme terk edebilir ve kimse onu bu durumdan sorumlu tutamaz. İsterse hastaneyi kapatıp gidebilir ve kimse ona ‘’neden’’ diye soramaz.

Televizyonda her gördüğüne, haberlerde her okuduğuna inanan bir kitle var. Şimdi şöyle düşünün; medya sektörünü tamamıyla ele geçirmiş birisi var; yazar da o, haber de o, yayınlayan da o. Doğru olup olmaması mühim değil, gazeteler de, televizyonlar da ne yayınlanacağına o karar veriyor. Ve gerçeği bilmeyen okumayan araştırmayan herkes her gördüğüne inanıyor. Aynı manşetlerden, aynı cümlelerle okuduğunuz bir haberin doğruluğunu bilmek imkânsız. Zira size ne sunulursa onu almak zorundasınız.

Güç insanları sarhoş eder, elinde bitmek bilmeyen bir güç bulunduran her kim olursa olsun elbet bunun sonuçları ağır olacaktır. Parayla her kapının açıldığını düşünen insanlar, vicdan kapılarını ilelebet kapatmış ve gücün esiri olmuşlardır.

Haklıdan yana değil de güçlüden yana olanlar elbet bir gün vicdanın güçten daha mühim olduğunu anlayacak. Dilerim ki o gün çok geç olmasın.

Yıllar yıllar önce nice savaşlardan geçip, işgal altında ki ülkeyi kurtarıp yıkıntılardan CUMHURİYET kuran bir kahraman, bir lider gelmişti bu ülkeye. O’nun öğretileri, o’nun ileri görüşlülüğü sayesinde, insanlar özgürlüğü öğrenmişti.

Kul olmak yerine birey olmayı seçen insanların olduğu, kadınların el üstünde tutulduğu bir ülke hayal etmişti. Başarmıştı da.

O bu diyarlardan göçüp gittiğinde; uğruna savaştığı, kurduğu, yönettiği, en büyük eserim dediği Cumhuriyet’i ise gençlere emanet etmişti.

Hâkimiyet tek bir kişinin tekeline verilemeyecek kadar mühimdi. O yüzdendir ki ‘’Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir’’ diyerek o gücü millete vermişti.

Ve şimdi; binbir zorluklarla kurulan bu Cumhuriyet’i yıkmak isteyen, Atatürk’ün emanet ettiği değerlere sırt çeviren, O’nu ve yaşanmış tarihimizi unutturmak isteyenlerle, o tarihe sahip çıkan, onun emaneti olan Cumhuriyet’i müdafaa eden/edecek insanlar arasında bir seçim yapılacak.

Ve bu seçimin sonucu tek bir tarafın yararına ya da zararına olmayacak. Sonuçlar herkesi ilgilendirecek ve doğuracağı zararlar bu topraklarda yaşayan herkesi etkileyecek.

Olayı tek taraflı düşünmekten ziyade her yönden inceleyip doğuracağı zararları iyi analiz etmek gerekmektedir. Okuyun, araştırın, sorgulayın.

Bizi kurtarabilecek, sadece biziz.

Ve unutmayın;

‘’Ey Türk Gençliği;

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.

İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! ‘’

Mustafa Kemal Atatürk

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?